SAYIN YARGIÇLAR
Sayın Avukatlarımız tarafından daha önce “Federal Adalet ve Tüketiciyi Koruma Bakanlığına verilen kovuşturma izninin geri çekilmesine” ilişkin taleplerin ne kadar haklı olduğu, Türkiye’deki son siyasal gelişmelerle birlikte bir kez daha açığa çıktı ve bundan dolayı sayın Avukatlarımız 9 Ekim 2019 tarihli duruşmada davanın ertelenmesini talep ettiler. Aynı duruşmada bu konuya ilişkin benim de ek açıklama yapma talebimi dile getirmişlerdi. Bu talebim, davanın düşürülmesine dair dilekçe verme kararımızla birlikte devam etmektedir.
Sayın avukatlarım, 9 Ekim 2919 tarihinde Türk ordusunun Rojova bölgesine başlattığı işgal hareketinin davanın açılmasına dair Bakanlığın verdiği ve hala geçerliliğini koruyan kovuşturma izninin ne kadar keyfi olduğunu tekrar tekrar gözler önüne serdiğine dikkat çektiler. Sizler bu konuya dair var olan söylemlerinizde ciddi iseniz bu keyfiliği görmezden gelemezsiniz. Sizler faşist Türk Devleti’nin işlediği suçları ve uluslararası hukuk ihlallerini görmezden gelemezsiniz. Siz burada duruşma esnasında bu davanın aynı zamanda Türkiye’nin çıkarı doğrultusunda yürütüldüğünün gayet farkında olduğunuzu, Erdoğan rejiminin diktatör bir rejim olduğunu dile getirmiştiniz. Ancak tüm çabamıza rağmen söylemler eyleme dönüşmedi. Bundan dolayıdır ki ben kaçınılmaz olarak burada yeniden Türk Devleti’nin insanlık onurunu ayaklar altına alan faşist uygulamalarına dikkat çekmek istiyorum. Bugün T.C. başta Kürtler olmak üzere demokrasiden, ifade özgürlüğünden söz eden herkese savaş açmıştır. Dahası bu savaşı bir bütün olarak Kürt coğrafyasına-bölgeye yayma çabası içindedir.
Tüm bu uygulamaların heyetiniz tarafından kimi zaman dile getirilen “yaşama hakkına saygı”, “insanlık onurunu koruma” anlayışıyla ne kadar uyumlu olduğunu sorgulamak öncelikle sizin görevinizdir. Ama görünen o ki, siz bu söylemlerinizin arkasında gerektiği gibi durmuyorsunuz. Sadece bu söylemleri bizi suçlamak için kullanıyorsunuz. Hal böyle olunca bu çelişkili tutumunuza da dikkat çekmek bizim için kaçınılmaz bir görev haline geliyor.
SAYIN YARGIÇLAR
An itibariyle Faşist Türk Devleti Rojava’yı, Kürdistan topraklarını, işgal etmiştir. Yine Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’ne üye devletler esası ( gerekçeleri farklı da olsa, samimi bir tutum içermese de) bu işgale karşı çıkmaktadır. Aynı gerekçelerle İsveç, Norveç, Almanya, Fransa v.b. ülkeler Türkiye’ye yaptıkları silah satışlarını askıya almış durumdalar. Buna rağmen Faşist Türk Devleti Kürt topraklarına bombalar yağdırarak işgal hareketini sürdürmektedir. Sıkça dile getirilen “uluslararası hukuk”u hiçe saymaktadır.
Tarihi tecrübelerimizle biliyoruz ki bu tür işgaller, işgal edilen bölge halkları için zulüm, zorbalık demektir. İnsanlık onurunu ayaklar altına almaktır. Halkları güvensiz bir yaşama mahkum etmek demektir. Böylesi işgalci bir devleti fiilen korumaya, bu devlete karşı mücadele eden devrimcileri-sosyalistleri yargılamaya çalışmak, en basit ifadeyle bu suçlara göz yummaktır.
Alman Devleti ve yargı kurumları tarafından Türkiye ve Kürdistanlı devrimciler hakkında takibatlar sürdükçe, mahkumiyet kararları verildikçe, fiili olarak yalnız katil Erdoğan’ın karşı devrimci siyasetine omuz verilmiş olmayacaktır. Aynı zamanda Avrupa’da, Ortadoğu vb. bir çok bölgede, bu işgal hareketlerine karşı gösterilen haklı ve meşru tepkiler de zayıflatılmış olacaktır.
Artık şu gerçekleri görmenin zamanı gelmiştir. T.C. Devleti bölge açısından bir güvenlik değil güvensizlik kaynağıdır. Ortadoğu’da bir çıban başıdır. Ege’de savaş kışkırtıcısıdır. Bu nedenle tüm komşularıyla problemlidir. Dönemsel bakımdan en yakın olan dostları İran ve Rus devletleri de bu işgal hareketiyle hemfikir değildirler.
T.C. ile hemfikir olan ve bu işgal hareketinde aktif rol alan, önceki adıyla “Özgür Suriye Ordusu”, şimdiki adıyla “Suriye Milli Ordusu” denilen güç, bir çete grubudur. Parantez içinde belirtmeliyiz ki, bölgede yürütülen bu haksız savaşın bir parçası olan bazı devletler bu çete grubunu “terörist bir örgüt” olarak tanımlamaktadırlar. Bu durum, her fırsatta YPG’yi kastederek “terörist gruplar” arasında ayrım yapmayın deyip feryadı figan eden Türk Devleti’nin yalan siyasetine bir nebze de olsa ışık tutmaktadır.
Yine T.C. Devleti’nin YPG’nin Türkiye’nin güvenliği için bir tehdit oluşturduğu iddiası koca bir yalandır. Türkiye halkları için en büyük tehdit Erdoğan ve çetesidir. Bu Pantürkist, Panislamist çete Rojava’da halkların birlikte yaşama iradesine saygı göstermiyor. Bu iradenin yaratmış olduğu demokratik mevzileri yok etmeye çalışıyor. Asıl hedef de Kürtlerdir. Çünkü yaratılan demokratik mevzilerin merkezinde Kürt halkı vardır. Bu nedenle T.C. Kürt halkını sindirmeye -yok etmeye çalışıyor değerlendirmeleri doğru ve zorunlu değerlendirmelerdir. Yalan olan T.C.’nin “terörist saldırılara maruz kalıyoruz” çığırtkanlığıdır.
T.C. Devleti her gün Başüre Kürdistan topraklarını da bombalamaktadır. Kısacası bölgede her demokratik söylem, eylem T.C.’nin bombaları, yargı kurumlarının hedefi haline gelmiştir.
T.C. işgal hareketine karşı çıktıkları için başta HDP eş genel başkanları olmak üzere kimi siyasetçiler hakkında soruşturmalar başlatmıştır. İşgal hareketini kınayan birçok insan tutuklanmıştır. “Savaşa hayır” demek “hainlik” olarak değerlendiriliyor cezalandırılıyor. T.C., bölgedeki demografik yapıyı değiştirmeyi hedefliyor demek suç sayıyor. Halkın diliyle ifade edecek olursak; hiç şüphesiz hırsıza hırsız, işgalciye işgalci denir. Görüldüğü gibi gerçeğe gerçek demenin suç sayıldığı bir zihniyetle karşı karşıyayız.
T.C. Devleti’nin başındaki zat her türlü ahlaksızlığa başvurmakta asla tereddüt etmiyor. Avrupa Birliği’nin kimi üyelerinin bu işgal hareketini aralarında değerlendirmek için yaptıkları çağrıya karşılık şu açıklamayı yapmıştır:
“Ey Avrupa Birliği, kendinize gelin. Operasyonumuzu işgal diye nitelendirmeye çalışırsanız işimiz kolay. Kapıları açarız, 3,6 milyon mülteciyi size göndeririz.”
Bu yaklaşım tamamen gayri insani bir yaklaşımdır. Savaş mağduru olan insanlar üzerinde tehditler yürütülmektedir. İşgal politikalarına meşruluk kazandırmaya alet edilmeye çalışılmaktadır. T.C. Devleti hem bu tablonun yaratıcısı hem de şantajcısıdır. Tek kelimeyle yapılan-yapılmaya çalışılan bir insanlık suçudur. Yargılanması gerekenlerin “yargılamaya”, “şantajcı” siyasetlerini sürdürmeye devam ettikleri bir dünya hiç kimse için güvenli değildir. Bu işgal hareketini durdurmak için aktif çaba sarf etmeyen, işgale karşı net bir pratik tutum ortaya koymayan herkes niyeti ne olursa olsun objektif olarak faşist Türk Devleti’ne yardım etmiş olacaktır. Başta Kürt halkı olmak üzere bölgenin tüm mazlum güçleri, kendilerine yapılan bu ihaneti asla unutmayacaklardır.
Kahrolsun işgalci faşist Türk devleti.
Zafer er ya da geç direnen halkların olacaktır.
21 Ekim 2019